Hemen kısaca cevap veriyorum: Evet, MÜMKÜN.
Esas soru PEKİ ama NASIL? Şeklinde olmalı. Bu yazımızda ucundan da olsa buna değineceğim.
Mutluluğun umutla başladığı, umudun da gelecek ile iltisaklı bir durum olduğunu peşinen ortaya koyalım.
Gençlerin daha çocukluğunda EĞİTİM adı altında verilen, HARDDİSK’e dataları SAVE yapmak şeklinde anlayan sözde öğretim kurumları tarafından henüz umutları başlamadan karartılıyorken, hangi genç nasıl mutlu olabilir?
Yaşadığımız mevcut rejim kurulurken tüm eğitim sisteminin sıfırdan yenilenmesi ve Tevhid-i Tedrisat adı altında “KES KOPYALA YAPIŞTIR” güdüsü ile hareket edildiğinden son 100 yıldır ülkeler ve MEDENİYETLER yarışında MUASIR seviyeye ulaşılamamıştır.
Bu mantık özellikle HUKUK ve EĞİTİM alanında çok fazla MAĞDUR ve MUTSUZ yaratmıştır.
Oysa ki özellikle hukuk ve eğitim, içinde yaşanan KÜLTÜR ve COĞRAFYA göz önünde tutularak bize ÖZGÜN bir sistem olmalıydı.
Bu durumun en net göstergesi OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) tarafından tüm dünyada 15 yaşındaki gençlere uygulanan PISA testi (Programme for International Student Assessment) sonuçlarında görülmektedir.
Şöyle ki, 2022 rakamlarıyla 81 OECD ülkesi arasında bizim gençlerimizin Matematikte 39., Fende 34. ve okuduğunu anlamada 36. sırada olması bile sanırım bir şeylerin gençlerimizin aleyhine yanlış yapıldığının işaretidir.
Nasıl ki HUKUK alanında HAK ve CEZA konusunda dışarıdan kopyalanmış bir sistem varsa, bizim insanımızın özüne uymayan zorlama bir durumun benzeri hatta daha vahimi EĞİTİM konusunda da var.
Hâlbuki dışarıdan ithal edilen ve müstemleke ülkelerde uygulanan eğitim metotları yerine (Fulbright eğitim metodu) YERLİ ve MİLLİ bir sistemle ilk önce ÖĞRENMESİNİ ÖĞRETEN, sonra da çocuğun kendi YETENEĞİNİ ortaya çıkartan bir metot uygulansa, o zaman kişi kendi yeteneği ve ideali doğrultusunda bir eğitim alabilirdi.
Böylece tahsil hayatı sonunda da DİPLOMALI İŞSİZLER ordusunun bir neferi olmaktan kurtulmazlar mıydı?
Gelelim günümüz gençliğinin umudu ve mutluluğu konusuna.
Gencin mutluluğu geleceğindeki umudu kadardır. Zira gençler eğitimi bir entelektüel faaliyet olsun diye değil, hayatlarını insanca ve onurlu şekilde sürdürmek için yapmaktadırlar.
O halde gençlerimiz orta öğretimin sonunda 2 yıl daha zorunlu olmayan hangi üniversiteyi okumak istiyorsa sadece o bölümün lisesini okusa, böylece mutlu olma ihtimalleri artmaz mı?
Bugün meslek adı altında yapılan birçok işin sadece ortaokul seviyesindeki bir öğretimle de mümkün olduğunu görüyoruz.
Bunun içindir ki sahadaki pratik eğitimin teorik öğretimden daha verimli olduğu aşikâr iken bu zorlama öğretim ısrarı neden?
Oysa ki günümüz eğitim metodu İŞVERENE daha UCUZ ve VERİMLİ emekçi üretmek üzerine tasarlanmıştır; gençlerin böylece düşük ücretle çalışmaması durumunda yedek ve alternatif eleman bulunması istenmektedir.
Misal, piyasa koşulları istihdam sayısını 6 isterken kamunun 10 mezun vermesi fazladan 4 kişinin varlığı ile istihdam edilen 6 kişinin ücret ve verimlilik politikasında işverenin çalışanlara baskı ve yaptırım uygulama fırsatı versin diyedir.
Yani 6 yaşında başlayan ZORUNLU ÖĞRETİM 1 yıl okul öncesi, 4 yıl ilkokul ve 4 yıl ortaokul ile sınırlandırılmalı ki bir gencin iş hayatında pratik eğitimi ve meslek edinimi için vakti kalsın.
Son söz: Umut, Milli EĞİTİM Bakanlığı’nın aslında Zorunlu ÖĞRETİM Bakanlığı olduğunu kabul etmek ile başlar.
Yorumlar